Thomas dövmesi yüzünden işe geç kalmıştı işte. Halbuki seneler önce kapattırmıştı dövmeyi, sol bileğinin iç tarafındaki deseni varlığını neredeyse unuttuğu karakteri olmayan bir çemberle değiştirmişti. Ama, şu anda duşun altındayken, tam da gözünün önünde duruyordu: Solgun derisini suçlarcasına gri mürekkebe isyan eden kırmızı mürekkep. Karısının makyaj malzemelerini kullanarak on dakika boyunca şişkinliği gizlemeye çalışmış, eşi ve çocuklarının da geç kalmasına neden olmuştu.
İşte yeni kurallar getirildiğinden beri kural ihlalleri azalmıştı ve Thomas, Ses Kontrolü’nde tek başına çalışmaya başlamıştı. Tarayıcının içinden elini geçirdi ve kendini kimseye fark ettirmeden B Odası’na girdi. Gece vardiyasın çalışan Frank, onu beklemeden çıkıp eve gitmişti. “Işıklar!” diye seslendi Thomas. Sol masadaki ekranın parladığını görünce irkildi. Sanal platformlarla ilgili bir sorun vardı.
Odanın ortasındaki masanın üzerine eğildi. Sağdaki ekran, uzun mesafeli yayınların normal olduğunu gösteriyordu. Fakat birkaç sanal platformda, hepsinde olmasa da, bazılarında gürültü sebebiyle Uzak Tehlike var gibiydi. Ama sol ekrandaki seviyelere daha önce hiç rastlamamıştı – o kadar çok Yakın Tehlike uyarısı vardı ki sayfayı eliyle aşağı doğru kaydırması gerekti. Yurttaşlar şehrin her tarafında kısa mesafeli ses dalgalarını arttırıyorlardı. Sanki bazı sanal platform sahipleri, hoparlörle yükseltikleri sesleriyle seyircilerinin kulağının ortasına bangır bangır bağırıyorlardı.
Thomas her sanal platformun ses düzeyini teker teker kontrol etti; hiçbir platform izin verilen kısa ya da uzun mesafeli ses şiddeti sınırını aşmıyordu. Kapının yanındaki masasına oturduğunda, veri ekranının sorunlu herhangi bir sanal platformda ne ek hoparlör ne de sinyal güçlendirici gösterdiğini fark etti. Görsel Kontrol salonuna bir göz gezdirdi. Jordan, ofisin tek penceresinin ardından ekranda gördüklerinin aynılarına bakan Judy’i izliyordu. Platformlar, kürsüler, konuşan insanlar... Jordan, Thomas’ın onu izlediğini hissetti, döndü ve başıyla bir selam verip kapıyı kapattı.
Thomas tekrar ayağa kalktı. Masa ekranını kaydırırken Judy’nin görsel raporlarını inceledi. Herkesin izin verilen boyda, ezilmemiş, yeşil çimli çemberleri vardı. Kimse hiçbir yere izinsiz girmemişti. Dolu platformlarda yalnızca izni olan bir yurttaş vardı. Thomas, Jordan’ın canlı yayınına geçti.
Yurttaşlar sakin görünüyorlardı. Çoğu kürsüsünde bile durmuyordu, ama bu sıcakta orada durmadıkları için onları suçlayamazdı. 287 numaralı platform sahibi sırtüstü yatmıştı, elinde eski bir mikrofon vardı ve elektronik sigara içip gülümsüyordu. 9250 yerde oturmuş, işaret dili kullanıyordu ve kucağındaki hoparlör işaret dilini çeviriyordu. Thomas duraksadı ve kahverengi tenli sağır kadına gözlerini dikti, ama işaretleri dingin ve normaldi. Ve 4794378, giydiği kolsuz tişörtünün yetişkinlere özgü kesimine rağmen yalnızca bir çocuktu. Tekerlekli sandalyesinde ileri geri giderken sıkılmışçasına parmaklarını bileğinin üzerinde gezdiriyordu. Thomas, bu görüntüde veya diğer görüntülerin herhangi birinde ne sorun olduğunu çözemedi. Görüntüler onun işi değildi zaten. Görüntülerle Jordan uğraşsındı.
Ses sorunları tek bir bölgede yoğunlaşmıştı, bu yüzden Thomas bölgenin yakın mesafe alıcılarını kontrol etti. Zarar görmemişlerdi. Peki neden ekran durduk yere Yakın Tehlike uyarısı veriyordu? Başka bir tarama yaptı, herhangi bir müdahale veya yakın mesafeli gürültü bulamadı. Fişlenmiş kelime bile yoktu. Tabii ki yurttaşlar dilediklerini söyleyebilirlerdi. Başbakan belirli kelimelerin ihbarını istemişti sadece, ama herkesin bir platform kurup, kürsülerini yerleştirip düşündüklerini söyleyebileceği bir çemberi vardı. Thomas gibi görünmüyor olmaları, iki sağlıklı çocuklarının veya üst tabaka bir evliliklerinin olmaması hiç önemli değildi. Akıllarına koydukları her şeyi yapabilirlerdi. Thomas’ın bileği zonkladı.
Bundan üç ay önce, Eralia içinde kendi çember alanın numarasının bildirildiği bir mektup almıştı. Başbakanın yüce adaleti sebebiyle, her vatandaşın çemberi standart büyüklükteydi. Mektup iki metre çapı olan alana üç ile beş arasında yurttaşın ayakta sığabileceğini söylüyordu. Bununla birlikte, bakanlığın paylaşmayı yasakladığını da belirtiyordu.
Su da 100 derecede kaynar diye düşündü Eralia. Herkesin bir platformu olacaksa neden paylaşsınlar ki?
Adresi araştırdı ve kendini ilk trene attı. Birkaç hafta önce 13 yaşına basmıştı ve o günden beri çantası hazır, bu mektubu bekliyordu. Annelerinin ikisi de platform kullanıyordu. Eralia, annelerinin ülkelerine has bu vatandaşlık hakkına neden temkinli yaklaştıklarını merak ederdi hep, ama kendi çemberlerini ziyaret ettiklerini biliyordu. Eralia yapabildiği zamanlar bağlanmaya çalışıyordu, sisteme aşırı yüklenme olmadığı akşamlarda sinyallerini yakalayabiliyordu. Annesi Sina, kim ne derse desin sert bir aksanla şarkı söylerdi. Ve Tendai, yani diğer annesi, Eralia’nın anlaşıldığından daha derin anlamları olduğunu düşündüğü hikayeler anlatırdı. Eralia küçükken, Tendai’nin platformunun önünde biriken insanların ötesini görebilmek için Sina’nın omzuna çıkıp otururdu. Bunlar, ekranlar popüler olmadan, platformlara çitler çekilmeden ve annelerinin çemberleri şehir merkezinin dışına taşınmadan önceydi tabii.
Tren çarşıdaki platformları geçerken, Eralia tanıdık görünen ama sürekli değişen hoparlör ve uydu antenlerine bakarak gülümsedi. Kontrol Binası solunda yükseliyordu. Burada çemberler birbirlerine çok uzaktı; en ölçüsüz yurttaşlar ve en geniş seyirci kitleleri buralardaydı. Bir kadının ayaklarının altındaki yuvarlak platform, su ve balıklarla parlıyordu. Başka bir yurttaş insan boyutundaki ekranların üstünde duruyordu, kendinden altı kopya seyirciyi selamlıyordu. İleride, yakutlarla kaplı bir merdiven, ağaç yüksekliğindeki vitray kaplı kürsüye doğru uzanıyordu. Eralia, nadir bulunan balkabaklarıyla çevrelenmiş çimlerin arasından daha yüksekteki platformlara doğru uzanan bir şelale gördü. Karnı guruldadı.
Tren, rutin bir gecikme sebebiyle durdu. Eğer pencereler mühürlü olmasaydı, oturduğu yerden uzanıp en yakın çitlere değebilirdi. Bir metre ilerisinde, kendi evinden daha pahalı bir takım elbise giyen bir platform sahibi duruyordu. Eralia adamın ustalık gerektiren elbise dikişlerine göz gezdirip devasa uydu antenlerinin ardından hareketler yapan o beyaz adamı izledi. Metalik mavi antenlerden oluşan bir çiti vardı ve kürsüsü de fantastik açılarla kıvrılıp çıkan dallardan yapılmıştı.
Eralia, ayaklarını titreşen uyduların üstüne koyup adamın kobalt rengi ceketine kollarını geçirdiğinin hayalini kurarken, adam seyirciye konuşmayı kesti, döndü ve Eralia’nın penceresine sarı renkli bir balgam tükürdü. Sonrasında tren hareket etmeye başladı, ancak adamın sırıtışı tükürüğünün ardından görülüyordu.
Görünüşe göre Eralia’nın çemberi çimenden daha çok çamurla kaplıydı. Bölge şehir merkezinin dışındaydı ve sinyal güçlendiricisi ya da ekstra hoparlörü yoktu. Birkaç kişinin elinde yalnızca megafon vardı. Önceleri, Eralia annelerine mektubun geldiğini söylemediği ve tekerlekli sandalyesiyle tek başına kendi platformunu kurmaya gittiği için pişmanlık duymuştu. Ama birkaç kişi kendi çemberlerinden çıkıp ona selam vermeye gelince ve en kolay yolları gösterince hemen fikrini değiştirmişti. Eralia etrafta bir sürü tekerlekli sandalye, koltuk değneği ve kendi ten renginden insanlar olduğunu fark etmişti.
Takip eden üç ay boyunca Eralia, komşularını tanıma fırsatı buldu. Daha önce hiç duymadığı şekillerde konuşuyorlardı, özellikle kutsal eşit platform yurtaş hakkı konusunda. Eralia platformunu nasıl inşa edeceğini öğrendi ve annelerinin neden korktuğunu anladı.
Ses Kontrolü’nde Thomas, Judy’den gelen görsel uyarıyı inceliyordu. 4983 numaralı platform sahibi, çimlerinin üzerine eski bir direniş hareketinin işaretlerini boyayla çizmişti. Ama hayır. Thomas’ın kulaklığındaki uğultu, parlayan ses dalgaları; bunlar bu zevksiz peyzaj yüzünden değildi. Uyarıya tekrar baktı ve araştırmaya devam etti.
Kulaklığına bir arama geldi. Veri ekranı “Peter Witchen,” diye anons geçti ve bir ses “Platformum kesildi!” diye bağırdı. Ülkenin ileri gelen yurttaşlarından Peter Witchen, on iki sinyal güçlendiriciye ve izin verilen en kaliteli hoparlörlere sahipti. Thomas bileğini sertçe kaşıdı ve eline baktı. Bileğinden akan kanın, gömleğinin manşetini ıslatmasını ve eline damlamasını izledi. Peter’ın telefon konuşmasını özürlerle sonlandırıp yara bandı bulmak için yemek odasına doğru koştu.
Thomas döndüğünde Peter hâlâ bağırıyordu, ama bu sefer seyircisine. “Kimse beni duyamıyor mu!” Thomas onu kesinlikle duyabiliyordu. Ve platform sinyal tabloları Peter’ın birkaç dinleyicisini kaybettiğini gösteriyordu, ama yüz binlerin arasından sadece birkaç kişiydi. Sol ekrandaki tablonun hâlâ sebepsizce yanıp sönmesi dışında her şey neredeyse normaldi ve Peter ile 37 diğer çok popüler platform sahibi mikrofonları elinde, bağırıp duruyorlardı.
Thomas’ın kulaklığı yine klik etti.
Eralia, rampalı ve ona göre ayarlanmış kürsüsünden etrafa bakındı. Herkes aslında megafonlarına veya üstlerine bantlanmış mikrofonlarına konuşuyordu, ama kelimeleri sinyal güçlendiricilerin en kuvvetlisinden geçmiş gibi yankılanıyordu. Gittikçe artan gürültü, sandalyesinin tekerleklerini sarsarak kafatasına kadar ulaşan hoş bir titreşim yarattı. Eğer gökyüzüne çıkan bir asansörü olsaydı, şehir merkezi ile kendi bölgesi arasındaki uyumsuzluğu görebilirdi ve yalnızca platformda olan eşyalar yüzünden değildi bu uyumsuzluk. Ekilebilir arazi, asfaltla kaplı yol ve su kaynağı kıtlığı çekiyorlardı. Yüzlerce çember neredeyse üst üste binmişti, sanki tek bir elektrik kulesinden dal budak salıyorlardı. Yukarıdan bakıldığında, buradaki insanlar iç içe geçmiş gibi görünüyordu.
Eralia, tüm eksikliklere rağmen görüntülerinin, birlikte konuşulduğunda çıkan ses kadar ihtişamlı göründüğünü hayal etti. İnsan denizi. Birlikte ses çıkarma çabalarıysa adeta bir konser...
Yönetim gelen aramayı kesmişti, ama kelimeler Thomas’ın kafasında yankılanıyordu. “Bir şeyler yapın! Platformların kontrolünü kaybediyorsunuz!” Yüzlerce geribildirim ekranında, yurttaşlar Peter Witchen’ın sessize alınmasının ne kadar adaletsiz olduğuyla ilgili paylaşımlar yapıyorlardı. Bakanlık platformları, ülkenin eşitlik taahhütüne yönelik bir saldırı bildiriyordu. Ama Thomas’ın ekranlarında Peter Witchen vardı ve sesi herkesten yüksekti.
Peter’ın çenesindeki salyaya odaklanmış bakarken Thomas aniden neyi kaçırdığını fark etti. Yalnızca yasak olan kelimeleri taramıştı. Sorun çıkaran vatandaşların kelimelerinin cümle içinde ne anlama geldiğine dikkat etmemişti. Thomas, bu sefer kelimelerin kulaklığını doldurmasına izin verdi, ama bu kez soyut dalga boyları veya ses şiddeti seviyeleri olarak değil, anlamlar bütünü olarak. Ses yükseklikleriyle alakası yoktu; sorun o değildi. Soruh, hepsinin aynı anda aynı şeyi söylüyor oluşuydu. Serbestçe kullanılan bir sinyal düzenleyici vardı.
Thomas, ekranda bunun gibi olanları arayıp eylemlerini ihbar etmemek için bir bahane bulmaya çalışıyordu. 48645 kişinin, kelimeleri 248 kere söylemesini dinledi. Sonra tekrar o kızı gördü. 4794378 numaralı platform sahibi. Kız konuşmak için tekerlekli sandalyesinde öne doğru eğilirken, Thomas ekranı kendine yaklaştırdı. Kız, Thomas’ın kanlı bileğindekiyle birebir aynı bir dövmeyi ovuşturuyordu.
Eralia’nın mikrofonu, ilk kesilenlerden oldu. Koro halindeki konuşmaların titreşimleri arasında kaybolmuştu, istemsizce mürekkepli yaralarını okşuyordu. Aniden, her yere bir sessizlik hakim oldu. Kamusal hoparlörleren ve bir telefondan aynı anda bir bildiri geldi: “Platformların ses yükseltme sistemine zarar vermekle suçlanıyorsunuz. Platform haklarınız iptal edilmiştir. Hüküm verilene kadar tutuklu yargılanacaksınız.” Eralia şaşkınlığa uğramıştı ama hiç de paniğe kapılmadı.
Eralia’nın anneleri ona kırmızı bir takım elbise dikmiş ve elbiseye tıpkı ona yaptıkları gibi aile sembollerini sevgiyle işlemişlerdi. Takımı elbisesini giydi ve bekleyemeye koyuldu.
Thomas, beklenen raporu gönderdikten sonra Jordan ve Judy’i aceleyle geçip koşarak arka kapıdan çıktı. Arabasını on dört yıldır kullanmadığı çemberine doğru sürdü. Çemberin kilidini açıp kürsünün koruyucu kaplamasını söktüğü zaman mikrofonunun zarar görmemiş olduğunu fark etti. Üzülmen gereken onca şeyin arasında, diye düşündü düğmesine basarken. Yirmi yıl öncesinin teknoloji harikasını harcadın. Elini üzerinde gezdirip derin bir nefes aldı.
“Deneme bir.” Mikrofonun çoğu insanın şu anda sahip olduğundan çok daha kaliteli bir sesi vardı. Kızın mikrofonundan bile daha kaliteli.
Thomas kelimeleri tekrar etmeye başladı, aynı duraksama ve tonlamayla. Kızınkinin aynısı. Ne seyirci vardı ne de yaptığının bir anlamı, ama ağzı oynuyordu işte. Tekrar ve tekrar söyledi: “Hepimiz aynı özgürlüğe sahibiz. Kimilerimizin özgürlüğü daha yüksek sesli!”